Dönüşün Muhteşem Olacak Dediler.

16:21

Merhaba kim olduğunla ilgili hiçbir fikrim olmadığı okuyucu.




Şimdik, 

Buraya yazmayalı olanları minik bir özet geçeyim. Okullar açıldı haftanın 7 günün çılgınım ve işe gitmenin okuldan daha güzel olduğuna karar kıldım. Ah bir de evimde bir İtalyan barındırmaya başladım. AFS öğrencisi, çat pat ingilizcesi İskandivan olduğunu çığıran kırmızı yüzü ve sarışın saçlarıyla Matteo Panciera (read with the italian accent pls.) ailemizin yeni üyesi oldu 

Galeri,bienal vb gezilerimde plansız programsız hadi kalk gidiyoz diyebildiğim bir arkadaş çıkmış oldu bana da.

Bayram tatiline balıklama atlayışımızla kendimizi Anne Ben Barbar Mıyım (aka Mom, Am I a Barbarian?) temalı Bienal noktalarında bulmamız da bir oldu haliyle. Bienal noktası olması haricinde en sevdiğim yerlerden biri olan Arter ile gezimize başladık. 

En çok dikkatimi çeken sergiye gelirseek:


JOSE ANTONİO VEGA MACOTELA

Zaman Takası

Zaman Takası para yerine bir zaman-paylaşım sistemi ortaya koyuyor. Türkçe konuş derseniz bu proje belirli bir zaman takası üzerine kurulu. Meksika'daki Santa Martha Acatitla hapishanesinde kalan tutuklular ile gerçekleştirilen takaslar 365 kadar imiş. Proje şöyle yürüyormuş: belirli gün ve saatlerde sanatçı tutukluların görevlerini üstlenirken bunları video ya da ses kaydıyla belgelemekte ve aynı zaman diliminde tutuklular da bazı nesneleri üretmektedir. Her bir takas sonucu bir "sanat eseri" oluşuyor yani. 

Aslında buradaki eserler sanatçının zamananına ait olduğu için sergilenebiliyor. 

Başka insanlarla sorumluluklarınızı takas ettiğinizi düşünün. Çok sıkıcı olanları değil. Değişik bir deneyim olmaz mıydı?






Bu Poleana tahtasını 'Eduardo' sevgililerinin ve kendi saçını kullanarak yapmış. Aynı zamanda hapishanenin görsel temsili niteliğinde bir kutu oyunuymuş. Karşılık olarak da sanatçı bu zaman diliminde eski sevgiliyi gözetlemiş. 

Bunu ilk gördüğümde oldukça ürkütücü geldi ve sanırım 'Eduardo'nun neden hapiste olduğunu anlayabiliyorum. 





Farkı zaman ve koordinatlardan gelen figürler ve ironik bir şekilde çakıştıkları noktalar. En önemlisi. Haydut figürü. 1910'ların Paris'inde Victor Serge (ve çetesinden) anarşist hayatı günümüzdeki Filistin'e kadar.
Hikayenin örgüsü benzerliği olmayan kimi vakit ilham verici tuhaf ve bazen de trajikomik öyküleri arasındaki rezonans ve genellikle dışlanmış asiyi salt suçlu gibi yeniden yazan ve devrimci mücadeleden dışlayan yaklaşım.

Benim içinse Tanım aynı. Haydut. Ama ne ki bu haydut. Onu nasıl sınırlara koyarız. Bize ilham verirken çoğu zaman hayal gücüyken. Gerçekten kim okuduklarının izlediklerinin dışında bir haydut tanır ki. Tabii o'haydutlar' da kendilerini en radikal biçimde ortaya atanlar. 

















Arter'den çıktıktan sonra çok çok sevdiğim Yemek Kulübüne gittik. Orada, gördüklerimizle ilgili bir rapor çıkardık adeta ve sonra SALT Beyoğlu'na geçtik. 

SALT tamamen Gülsüm Karamustafa'ya ayrılmış durumda. Bienal boyunca.


Güllerim Tahayyüllerim 




1954 kışında İstanbul Boğaz'ının birleşmesine neden olan buz kütleleri ironik bir biçimde farklı olan iki kıtayı da birleştirmiş oldu aslında. 























Çöpe atılmış halde sokakta bulunan bu kadın giysili erkek marken toplumdaki erkek algısı ve kalıplara karşı farklı bakış açıları sunuyor.





                





Gülsün Karamustafa'nın ilkokul yıllarından kalan bir deftere dikkat çeken "Okul defteri" yerleştirmesi  hem 1950'lerin militarist ve ezbere dayalı ders konularını, hem de hayalperest çocuksu çizimleri içiçe barındıran sayfalarda birbirine zıt iki yaklaşımı görünür kılıyor.






















                  






You Might Also Like

0 yorum