Merhabayin
Roma'dan sonraki durağımıız Firenze yani Floransa idi. Daha buralardeyken arkadaşlarımız oraya mı yerleştiniz İtalya'da kalacaksınız herald demeye başlamamışlardı. Floransa'da trenden indikten sonra karşımıza ilk olarak iki tane McDonald's çıktı bir de tourist info. Trenle giderseniz çıkınca aranmayın yani hemen yanında info. Floransa bizim icin en heyecan verici duraklardan biriydi cunku burada camping alanina rezervasyon yaptimistik. Trenden inince 10 dakika otobus yolculugu ile camping alanimiza ulastik. Muhteşem manzarası olan muhteşem bir yer olduğunu söyleyebilirim. Üç kişilik çadırda kaldık biz oda arkadaşlarımızı bir tek gece gördük ve çok da rahat kaldık.
Check in yapmayı beklerken de Furkan ve Yusuf'la tanıştık. Onlar da bizim yerleştiğimiz gün oradan ayrılacaklardı. Daha sonra Paris'te yollarımız yine kesişiyordu biz de buluşma planıyapmıştık ama Paris'e planladığımızdan geç gittiğimiz için buluşamadık okuyorlarsa kocaman bir hellllööö.
Hazırlandıktan sonra hemencecik Michelengelo tepesinden bayır aşağı inerek Santa Croce kilisesinin önüne çıktık. Floransa'nın en beğendiğimiz yönlerinden biri her yerde bedava internet olmasıydı böyleliklee istediğimiz yerleri hemen bulabildik.
Etrafı dolaşalım diye kilisenin oradan Piazza della signora'ya doğru giderken bir yağmur bastırdı ki şov yaptı. Yaz yağmuru diyoruz da baya bi ıslandık. Bu noktada bir haftadır sırt çantamızdan çıkarmadığımız yağmurluklarımızı hava durumuna baktığımız halde çadırda bırakmış oluyoruz.Bu arada yapmurdan kaçarken tesadüfen Vecchio sarayı'na sığınmışız. Burayı ertesi gün içini gezmeye geleceğiz ve çok hoşumuza gidecek. Ama yarın.
Baktık yağmurdan sırılsıklam olduk yiyecek bir şeyler alıp campingimize dönmeye karar verdik. Canımız peynir çektiği için krem peynir ve sandviç malzemeleri aldık sonracıma Michelengelo tepesini tırmanmaya koyulduk. Birinci günümüz biraz güme gitmiş oldu 6 gibi camping alanındaydık.
Ama bütün akşamımızı Floransa manzarası izleyerek geçirdik o çok hoştu. Akşam yemeği olarak da campingin kafesinden sucuklu pizza yedik. Ben normalde çok sucuk salam sevmem ama hoşuma gitti. Campingin tek kotu yanı yağmur yağdıktan sonra nemlenen yataklar ve çarşaflardı. Yağmur yağmayacağına emin olduğunuz kuru bir günde gidecekseniz harika bir yer
İkinci gün bomba gibi başladık güne. Sabah Vecchio Sarayı'nı gezdik. Gördüğüm en muhteşem ve etkileyici yerlerden biriydi muhtemelen.
Daha sonra Duomo meydanına ve kilisesine gittik. Aslında bileti aldık ama içeri giremedik çünkü bileti alırken saat geç olduğu için yarın kullanılabileceğini kimse söylememişti. Eğer 4'ten sonra bilet alırsanız böyle bir sorun çıkabiliyor o yüzden dikkatli olunması gerek.
Günün şovunu gercek DAVID'i gorerek yaptik. Elleri kafasi kocaman bir abimiz beni uzen sey uzerinde cok miktarda oynanma ve eklenti yapilmasiydi.
Daha sonra ertesi gün için uffizi'ye bilet almaya gittik ancak yine sontaki gün alabileceğimizi söylediler. Biz de akşam yemeğimizi düşünmeye geçtiik. Yemeğimizi yellow bar'dan aldığımız hamsili pizzamız ve kolalarımızla uffizinin önündeki klasik müzik konseri eşliğinde yaptık. Çok güzel ve unutulmayacak günlerden biriydi.
Akşam campinge dönmeden Michelengelo tepesindeki merdivenlere oturduk. Orada değişik bir ankete katıldık hatta şimdi yazarlen hatırladım. Sosyoloji deneyi olarak birbirinden oldukça bağımsız ve garip sorular sormuşlardı. Orası oturmak ve vakit geçirmek için hoş bir yer aslında çünkü Floransa da diğer bir çok italya şehri gibi 9dan sonra karanlığa gömülüyor ama o tepede hala hayat oluyor.
Ertesi gün sabahtan Da vinci ve Boticelli'yi görmek üzere Uffizi'nin yolunu tuttuk. Saat 8de orada olmamıza rağmen müzeyr 9.30 da girebildik. Açıkçası iki tablonun etrafını nelerle doldursak denilip düşünülmüş ve oldukça hayalkırıklığı yaratan bir müzeydi bizim için.
Oradan çıkınca Duomo'ya gitmek vardı aklımızda ama tren saatleri uyuşmadığı için gidemedik ve önceki gün aldığımız biletlerimiz yanmış oldu.
Böylelikle koşturarak trenimize yetiştik ve bir sonraki durağımız Venedik'e doğru yola çıktık.
Konaklama: Camping Michelengelo uç kişilik çadırda kişi başı 10Euro
Yemek: Yellow Bar italya'da bir çok yerde var. Pizzaları 6-12 euro arasında değişiyor. Camping Micehelengelo'da ise pizzalar 7-10 euro arasında.
İçki: 3.5-4 euro Bira
Ulaşım: Floransa çok kuçuk bir yer olduğu için yuruyerek gezmek en uygunu diyebilirim. Fakat gardan camping alanına gidiş yolu uzun ve yokuş olduğu için bir tek o yolda otobus kullandık otobus bileti de 3 euro.
Şu an nerede olduğumu ve gezi fotoğraflarımı görmek için instagramdan beni takip edin!
https://www.instagram.com/packyourdarlings/
Roma'dan sonraki durağımıız Firenze yani Floransa idi. Daha buralardeyken arkadaşlarımız oraya mı yerleştiniz İtalya'da kalacaksınız herald demeye başlamamışlardı. Floransa'da trenden indikten sonra karşımıza ilk olarak iki tane McDonald's çıktı bir de tourist info. Trenle giderseniz çıkınca aranmayın yani hemen yanında info. Floransa bizim icin en heyecan verici duraklardan biriydi cunku burada camping alanina rezervasyon yaptimistik. Trenden inince 10 dakika otobus yolculugu ile camping alanimiza ulastik. Muhteşem manzarası olan muhteşem bir yer olduğunu söyleyebilirim. Üç kişilik çadırda kaldık biz oda arkadaşlarımızı bir tek gece gördük ve çok da rahat kaldık.
Hazırlandıktan sonra hemencecik Michelengelo tepesinden bayır aşağı inerek Santa Croce kilisesinin önüne çıktık. Floransa'nın en beğendiğimiz yönlerinden biri her yerde bedava internet olmasıydı böyleliklee istediğimiz yerleri hemen bulabildik.
Etrafı dolaşalım diye kilisenin oradan Piazza della signora'ya doğru giderken bir yağmur bastırdı ki şov yaptı. Yaz yağmuru diyoruz da baya bi ıslandık. Bu noktada bir haftadır sırt çantamızdan çıkarmadığımız yağmurluklarımızı hava durumuna baktığımız halde çadırda bırakmış oluyoruz.Bu arada yapmurdan kaçarken tesadüfen Vecchio sarayı'na sığınmışız. Burayı ertesi gün içini gezmeye geleceğiz ve çok hoşumuza gidecek. Ama yarın.
Baktık yağmurdan sırılsıklam olduk yiyecek bir şeyler alıp campingimize dönmeye karar verdik. Canımız peynir çektiği için krem peynir ve sandviç malzemeleri aldık sonracıma Michelengelo tepesini tırmanmaya koyulduk. Birinci günümüz biraz güme gitmiş oldu 6 gibi camping alanındaydık.
Ama bütün akşamımızı Floransa manzarası izleyerek geçirdik o çok hoştu. Akşam yemeği olarak da campingin kafesinden sucuklu pizza yedik. Ben normalde çok sucuk salam sevmem ama hoşuma gitti. Campingin tek kotu yanı yağmur yağdıktan sonra nemlenen yataklar ve çarşaflardı. Yağmur yağmayacağına emin olduğunuz kuru bir günde gidecekseniz harika bir yer
İkinci gün bomba gibi başladık güne. Sabah Vecchio Sarayı'nı gezdik. Gördüğüm en muhteşem ve etkileyici yerlerden biriydi muhtemelen.
Daha sonra Duomo meydanına ve kilisesine gittik. Aslında bileti aldık ama içeri giremedik çünkü bileti alırken saat geç olduğu için yarın kullanılabileceğini kimse söylememişti. Eğer 4'ten sonra bilet alırsanız böyle bir sorun çıkabiliyor o yüzden dikkatli olunması gerek.
Günün şovunu gercek DAVID'i gorerek yaptik. Elleri kafasi kocaman bir abimiz beni uzen sey uzerinde cok miktarda oynanma ve eklenti yapilmasiydi.
Daha sonra ertesi gün için uffizi'ye bilet almaya gittik ancak yine sontaki gün alabileceğimizi söylediler. Biz de akşam yemeğimizi düşünmeye geçtiik. Yemeğimizi yellow bar'dan aldığımız hamsili pizzamız ve kolalarımızla uffizinin önündeki klasik müzik konseri eşliğinde yaptık. Çok güzel ve unutulmayacak günlerden biriydi.
Akşam campinge dönmeden Michelengelo tepesindeki merdivenlere oturduk. Orada değişik bir ankete katıldık hatta şimdi yazarlen hatırladım. Sosyoloji deneyi olarak birbirinden oldukça bağımsız ve garip sorular sormuşlardı. Orası oturmak ve vakit geçirmek için hoş bir yer aslında çünkü Floransa da diğer bir çok italya şehri gibi 9dan sonra karanlığa gömülüyor ama o tepede hala hayat oluyor.
Ertesi gün sabahtan Da vinci ve Boticelli'yi görmek üzere Uffizi'nin yolunu tuttuk. Saat 8de orada olmamıza rağmen müzeyr 9.30 da girebildik. Açıkçası iki tablonun etrafını nelerle doldursak denilip düşünülmüş ve oldukça hayalkırıklığı yaratan bir müzeydi bizim için.
Oradan çıkınca Duomo'ya gitmek vardı aklımızda ama tren saatleri uyuşmadığı için gidemedik ve önceki gün aldığımız biletlerimiz yanmış oldu.
Böylelikle koşturarak trenimize yetiştik ve bir sonraki durağımız Venedik'e doğru yola çıktık.
Konaklama: Camping Michelengelo uç kişilik çadırda kişi başı 10Euro
Yemek: Yellow Bar italya'da bir çok yerde var. Pizzaları 6-12 euro arasında değişiyor. Camping Micehelengelo'da ise pizzalar 7-10 euro arasında.
İçki: 3.5-4 euro Bira
Ulaşım: Floransa çok kuçuk bir yer olduğu için yuruyerek gezmek en uygunu diyebilirim. Fakat gardan camping alanına gidiş yolu uzun ve yokuş olduğu için bir tek o yolda otobus kullandık otobus bileti de 3 euro.
Şu an nerede olduğumu ve gezi fotoğraflarımı görmek için instagramdan beni takip edin!
https://www.instagram.com/packyourdarlings/
Böyle bir film adı vardı bilmem hiç duydunuz mu. O filmi hiç bir zaman izleyemedim ama en azından Roma'yı gördum. Bence filmin de yerini tutar ne dersiniz?
Merhabayin!
Size en son seslendiğimde (canım halkım) Atina'dan Bari'ye gitmeye çalışıyorduk ve yoldaydık. Şu ansaaa çook uzaklarda İstanbuldan yazıyorum. Aslında oralardayken taze taze herşeyi yazmak istiyordum fakat heyecandan ve yorgunluktan bir sure sonra telefonda yazı yazmak çok zor ve istediğim kadar guzel olmadı. O yuzden ben de buraya sakladım.
Gemi yolculuğumuz bittiğinde Bari'de İtalya'ya adamakıllı olarak ayakbasmış olduk. Yolculuğuz çok guzeldi çunku bol bol herkese yetecek kadar uyuyabildik. Normalde planımız en kısa surede Roma trenine binebilmekti ama bunun için en az 2 saat beklememiz gerekiyordu. Biz de bu sureyi Bari'yi gezerek değerlendirmeye karar verdik.
Bari bir liman şehri. Hatta gemiden indikten sonra bir 20 dakika mesafede yuzulebilinecek plajlar da varmış. Limana yakın bir oldtown kısmı var bir de. Bari şimdi dusununce bir de çok sıcak ve suyun çok pahalı olduğu bir yerdi.
Biz ilk indik oldtown falan bilmiyoruz tabi çıktık gardan dumduuz aşağı yuruduk bir de baktık böyle filmlerdeki daracık daracık sokaklar, italyan sokakları yani bildiğimiz. Pek bir hoşumuza gitti. Bir iki kilise vardı biz bir tanesine girdik. Etrafta bir suru tiyatro vardı onlara bakındık. Biraz meyve aldık ve tren garına gerisin geri yurumeye başladık. 2 saatimiz hemencecik bitiverdi yani.
İlk tren yolculuğumzda bize bilet veren kadını çok kınıyorum. Gitmiş bizi ayrı koltuklara oturtmuş muratla. İlk başta karşısındaki boşkoltuğa atladım ama sahibi gelince yerime geçmek zorunda kaldım. İtalyanlarda biraz agreseflik var tabi. Burdan anlamak gerekiyordu aslında ama bu çirkin huylarını asıl öğrendiğimiz talihsiz bir hikayeyi birazdan anlatacağım.
Neyse efendim az gittik uz gittik dere tepe duz gittik Roma'ya indiik. Roma'ya inince ben çok heyecanlanmıştım oley be falan diye ama Muratla etrafa bakıyoruz böyle her yer karman çormaan kalaba bi şaşırdık.
Burada daha trenle yolculuğumuzun ilk durağında henuz cahil ve toy olduğumuz için gideceğimiz yerlere haritadan bakmayı ve screenshot almayı henuz bilmiyorduk. O yuzden trenden inince bayağı bir sure internet arayışına geçtik. Neyse bir yer bulduuk oturduk hostelin yerini işaretledik geri donuyoruz. Bir baktık ki Muratın cuzdanı kayıp. Arıyoruz arıyoruz yok. Sonra hiç olmayacak bir yerden çıktı tabii ki ama o sırada kaç tane ufak kalp krizi atlattık bilmiyoruz.
Bu arada bir dipnot hostelimize rezervasyon yaptırdığımız tarihten bir gece sonra gidebildik çunku Atina'dan oraya kadar 24 saate yakın bir surede gideceğimizi tahmin etmiyorduk. Bu bilgiyi neden verdiğimi birazdan anlatacağım.
Hosteli ararken bi baktık gettoya gelmişiz bi tırstık dedik nerdeyiz. Bir de ustune yanımıza bir araba yanaştı ben polisim diyerek bizi arabaya davet ediyor polis rozeti çakması bir şeyi göstermeye çalışıyor. Dedik napıyon acaba sonra koşarak kaçtık. Hosteli bulduk gittik yerleştik hostelin sahibi olan kadın ortada yok başkası var o da normal bir insan harita verdi yardımcı oldu sabah da kadınla konuşursunuz gelince dedi. Neyse sabah uyandık sahibi olan kadın geldi elimizde kahvemiz daha yeni uyanmışız geçti karşımıza başladı geç geldiniz geç geleceğinizi haber vermediniz falan da filan ben dedim hop noluyor orada bir kızdıım musteriye böyle mi davranılır diye sonra muratla oradan gitmeye karar verdik. Toplandık yeni çok guzel bir hostel bulduk yerleştik. Bu arada iki tane de turkle tanıştık yeni hostelde. Zaten oburunde turk yoktu bir gariplik olduğu ordan belli.
Bu kaldığımız hostelin yeri diğerine göre çok daha iyiydi. Normal yaşam alanı.
Birinci gun ilk olarak Collesium'u görmeye gittik. Metrodan bir indik önumuze çat diye çıktı. Ben çok daha buyuk bir yer bekliyordum açıkcası ama gözume biraz kuccuk geldi. Çoğu kişi dışından bakıp gidiyormuş, biz de içine girince biraz hayalkırıklığına uğradık. Buyuk bir kısmı inşaat olduğu için. Kolezyumda bu resimde açık görunen kısımda insanlarla dovuşturulen tutsak hayvanları(ayı,aslan vs.) ve savaşlardan getirdikleri esirleri tutuyorlarmış.
Alt katındaki bahçelere girmek için aylar önceden bilet alınması gerekiyordu o bayağı uzucu konu. (şu an tam kedim oturdu geldi çok komiğiz)
Neyse konumuza geri dönelim. Collesium'dan çıktıktan sonra tam karşısında kalan Roma Forumuna girdik. Burada modern sanat eserleri sergileniyordu aynı zamanda. Böyle tarihi bir yeri şimdiki zamana ve modern sanata uyarlamaları çok hoşumuza gitti. Fakat bir yerden sonra bozmuşlardı onu pek yakıştıramadık.
Daha sonra Roma Forumundan çıkıp kıyı kıyı Trevi Çeşmesi'ne gitmeyi planlamıştık. Neyse sakin sakin yuruyoruz etrafa falan bakınıyoruz. Çat karşımıza Vittora Emanuele Abidesi çıktı. Biz biraz şok geçirdik çunku yol ustunde o kadar buyuk bir yapı beklemiyorduk. Böyle duşunun kafanızı çeviriyorsunuz 6374 katınız bir bina. Roma'da en beğendiğimiz yerlerden biri burasıydı.
Şoku atlattıktan sonra az gittik uz gittik falan filan bir tek turk olarak bizlerin aşk çeşmesi dediği trevi çeşmesine ulaştıık. Ama boşuna aşk çeşmesi demiyorlarmış biz oradayken bir evlilik teklifine de şahit olduk. Yaklaşık bi bin kişinin içinde kutladılar evlilik teklifini. Bu arada filmlerde görduğum kadarıyla ben kocaman bir çeşme beklemiştim fakat aslında binaların arasında minnacık bir çeşmeydi. Fakat çok çok guzeldi. Orada bir de su çeşmesi vardı buz gibiydi suyu çok beğendik. Akşam yemeğimizi de yakındaki bir yerden sandviç ve biramızı alarak çeşmenin orada yedik çok guzel vakit geçirdik.
Sonracıma butun akşamımızı trevi ve kolezyum arasında dolanarak geçirdik. Akşam hostelde yandık piştik ama oda arkadaşımız olan avustralyalı insanlar bunu okuyorsa hiç okumasınlar çok kızgınız vantilatoru kendilerine doğru çevirip sabitlemişler çunku gece.
İkinci gun fişek hızıyla Vatikan'a doğru yola çıktık. Vatikan görduğumuz en değişik yerlerden biriydi bu konuda hemfikiriz. Roma'da guzel guzel dolanırken bir kapıdan geçiyorsunuz sonra Vatikan sınırlarına girmiş bulunuyorsunuz. Kapıdan ilk geçişte zaten meşhur Basilika var. Önunde kocaman meydanımsı bir boşluk var. Basilika'ya giriş bedava. Milano'da ve bir kaç yerde daha ibadet yerlerine ucretli girişler ve burası onlardan katkatkat daha guzel zaten bence ibadet yerlerine ucret alınması cok buyuk bir ayıo. Neyse efenim Basilika'nın içine girdik ağzımız açık etrafa bakınıyoruz. Ben zaten surekli Murat MURAT ŞURAYA BAKSANA ŞURAYA şeklindeyim. Gezinin bu noktasında ben sonunda "kilise görmek istiyorum guzel bir kilise" lafımı bir daha etmemek uzere tarihe gomuyorum.
Bizim gittiğimiz tarihte Vatikan muzesi kapalıydı ancak açık olsa da muhtemelen girmezdik. Çunku Atina'da muze gezme isteğimizi giderdik çokça bir de Basilika'nın içinden girilen ufak bir muze vardı orayı ziyaret ettik papaların eşyalarını gösteriyorlardı. Çok da gerekli bir yer olduğunu söyleyemeyeceğim ilginiz yoksa papalık tarihine karşı.
Oradan çıktıktan sonra Vatikan'ın içerisindeki derenin kenarından yuruye yuruye etrafa bakındık bir kale vardı ismini unutmuştum şu an googledan baktım ve "Kutsal Melek Kalesi" dedi. Bence böyle bir adı yoktur... neyse o kaleye girmeye yeltendik önundeki sıranın haddi hesabı yok biz de gezinmeye devam ettik. Ufak ufak değişik binalar görduk bir tane yassı bir kilise görduk ufak. Ama gerçekten yassı iki boyutlu gibi. Navona meydanı diye bir yere vardık. Burası da ufacık şeker bir meydandı. Roma'da en çok ilgimi çeken denizadamlarıyla ilgili bir suru heykelin olmasıydı çeşmelerde ve sokaklarda. Bunun sebebi nedir acaba bir araştıracağım.
Size şimdi Roma'da yaşadığım en buyuk challenge'dan bahsedeyim. Ben diz kapağımı nasıl becerdiysem kaydırmışım bu yuzden dizlikte yuruyordum. Biz guzel guzel yururken önumuze Pincio tepesi/ parkı çıkıverdi birden. e biz de doğal olarak tırmanmaya karar verdik ama çıkçık bitmiyor. Sonunda tepeye ulaştık ve acayip guzel bir manzarayla karşılaştık. O kadar yuruduğume de değdi bence. Fakat italyanların en buyuk sorununu anlatayım guzelim parkta butun yerli italyanlar pokemon go oynamaya gelmiş. Oradan indikten sonra Da Vinci'nin hayata geçirmeyi planladığı çizimlerinin maket versiyonları olan bir muzeye girdik. Orada basit makinalardan modern arabanın ilk çizimlerine kadar değişik alanlarda yapılmış maketleri vardı. Aslında yararlı oldu diyebileceğim bir yer hoşumuza gitti.
Oradan çıktıktan sonraa Trevi çeşmesinin olduğu yere geri dönduk ve yakınlarındaki çok sevimli bir restoranda yemek yedik. Ben Capricciosa Pizza yedim Murat ise lazanya yedi. Benim yediğim pizzada yumurta ve enginar vardı beklediğim şey kırılmış yumurtaydı ama öğrendim ki yumurtayı haşlayıp pizzanın ustune koyuyorlarmış o biraz değişik gelmişti ama tadı gerçekten guzeldi. Guzel guzel yemeğimizi yedikten sonra pıtı pıtı hostelimize dönduuk ve bir sonraki gun yapacağımız Floransa yolculuğumuzu planladık.
Konaklama: Kaldığımız yerlerden bahsedeyim İlk kaldığımız ve sorun yaşadığımız,sahibinin inanılmaz kaba olduğu yer Sunshine Hostel'di bir kalmadığımız geceyi ödemek zorunda kaldık pis ve guvenli olmayan bir mahalledeydi. Kesinlikle gitmemenizi öneriyorum. Dğer kaldığımız yerin adı Youth Station Hostel idi. Orası temizdi ve yeri de fena sayılmazdı. Kalan insanların çoğu sırt çantasıyla seyahaet eden ve eğlenceli insanlardı. Bizim oradakilerle takılma fırsatımız pek olmadı ama sıcak bir yer.
Yemek: İlk gun Trevi çeşmesinde yediğimiz sandviçe kişi başı 7 euro gibi bir şey ödemiştik oralarda elde alıp yenilecek yerler de vardı trevi çeşmesi yakınındaki restoranlar 10euro ve uzeri fiyatlardaydı.İkinci gun pizza ve lazanya yediğimiz restoranda ev yapımı şarap vardı bir çok restoranda ev yapımı şarap oluyormuş denemenizi tavsiye ederim. Bir kadehi 2.5 Euro oluyor.
İçki: Şaraplar İtalya'da çok ucuzdu marketlerde de restoranlarda da 2.5-4 euro arası.
Ulaşım: Biz çoğu yere yurumeyi tercih ettik aslında en guzeli bu şekilde gezmek ve etrafı keşfetmek. Ancak hostelle gezdiğimiz yerler birbirine çok uzak olduğu için bu arada metro kullandık. Metro için de bir gunluk bilet 4.5 Euro oluyor.
Bir Sonraki Durak Floransa!
Merhabayin!
Size en son seslendiğimde (canım halkım) Atina'dan Bari'ye gitmeye çalışıyorduk ve yoldaydık. Şu ansaaa çook uzaklarda İstanbuldan yazıyorum. Aslında oralardayken taze taze herşeyi yazmak istiyordum fakat heyecandan ve yorgunluktan bir sure sonra telefonda yazı yazmak çok zor ve istediğim kadar guzel olmadı. O yuzden ben de buraya sakladım.
Gemi yolculuğumuz bittiğinde Bari'de İtalya'ya adamakıllı olarak ayakbasmış olduk. Yolculuğuz çok guzeldi çunku bol bol herkese yetecek kadar uyuyabildik. Normalde planımız en kısa surede Roma trenine binebilmekti ama bunun için en az 2 saat beklememiz gerekiyordu. Biz de bu sureyi Bari'yi gezerek değerlendirmeye karar verdik.
Bari bir liman şehri. Hatta gemiden indikten sonra bir 20 dakika mesafede yuzulebilinecek plajlar da varmış. Limana yakın bir oldtown kısmı var bir de. Bari şimdi dusununce bir de çok sıcak ve suyun çok pahalı olduğu bir yerdi.
Biz ilk indik oldtown falan bilmiyoruz tabi çıktık gardan dumduuz aşağı yuruduk bir de baktık böyle filmlerdeki daracık daracık sokaklar, italyan sokakları yani bildiğimiz. Pek bir hoşumuza gitti. Bir iki kilise vardı biz bir tanesine girdik. Etrafta bir suru tiyatro vardı onlara bakındık. Biraz meyve aldık ve tren garına gerisin geri yurumeye başladık. 2 saatimiz hemencecik bitiverdi yani.
İlk tren yolculuğumzda bize bilet veren kadını çok kınıyorum. Gitmiş bizi ayrı koltuklara oturtmuş muratla. İlk başta karşısındaki boşkoltuğa atladım ama sahibi gelince yerime geçmek zorunda kaldım. İtalyanlarda biraz agreseflik var tabi. Burdan anlamak gerekiyordu aslında ama bu çirkin huylarını asıl öğrendiğimiz talihsiz bir hikayeyi birazdan anlatacağım.
Neyse efendim az gittik uz gittik dere tepe duz gittik Roma'ya indiik. Roma'ya inince ben çok heyecanlanmıştım oley be falan diye ama Muratla etrafa bakıyoruz böyle her yer karman çormaan kalaba bi şaşırdık.
Burada daha trenle yolculuğumuzun ilk durağında henuz cahil ve toy olduğumuz için gideceğimiz yerlere haritadan bakmayı ve screenshot almayı henuz bilmiyorduk. O yuzden trenden inince bayağı bir sure internet arayışına geçtik. Neyse bir yer bulduuk oturduk hostelin yerini işaretledik geri donuyoruz. Bir baktık ki Muratın cuzdanı kayıp. Arıyoruz arıyoruz yok. Sonra hiç olmayacak bir yerden çıktı tabii ki ama o sırada kaç tane ufak kalp krizi atlattık bilmiyoruz.
Bu arada bir dipnot hostelimize rezervasyon yaptırdığımız tarihten bir gece sonra gidebildik çunku Atina'dan oraya kadar 24 saate yakın bir surede gideceğimizi tahmin etmiyorduk. Bu bilgiyi neden verdiğimi birazdan anlatacağım.
Hosteli ararken bi baktık gettoya gelmişiz bi tırstık dedik nerdeyiz. Bir de ustune yanımıza bir araba yanaştı ben polisim diyerek bizi arabaya davet ediyor polis rozeti çakması bir şeyi göstermeye çalışıyor. Dedik napıyon acaba sonra koşarak kaçtık. Hosteli bulduk gittik yerleştik hostelin sahibi olan kadın ortada yok başkası var o da normal bir insan harita verdi yardımcı oldu sabah da kadınla konuşursunuz gelince dedi. Neyse sabah uyandık sahibi olan kadın geldi elimizde kahvemiz daha yeni uyanmışız geçti karşımıza başladı geç geldiniz geç geleceğinizi haber vermediniz falan da filan ben dedim hop noluyor orada bir kızdıım musteriye böyle mi davranılır diye sonra muratla oradan gitmeye karar verdik. Toplandık yeni çok guzel bir hostel bulduk yerleştik. Bu arada iki tane de turkle tanıştık yeni hostelde. Zaten oburunde turk yoktu bir gariplik olduğu ordan belli.
Bu kaldığımız hostelin yeri diğerine göre çok daha iyiydi. Normal yaşam alanı.
Birinci gun ilk olarak Collesium'u görmeye gittik. Metrodan bir indik önumuze çat diye çıktı. Ben çok daha buyuk bir yer bekliyordum açıkcası ama gözume biraz kuccuk geldi. Çoğu kişi dışından bakıp gidiyormuş, biz de içine girince biraz hayalkırıklığına uğradık. Buyuk bir kısmı inşaat olduğu için. Kolezyumda bu resimde açık görunen kısımda insanlarla dovuşturulen tutsak hayvanları(ayı,aslan vs.) ve savaşlardan getirdikleri esirleri tutuyorlarmış.
Alt katındaki bahçelere girmek için aylar önceden bilet alınması gerekiyordu o bayağı uzucu konu. (şu an tam kedim oturdu geldi çok komiğiz)
Neyse konumuza geri dönelim. Collesium'dan çıktıktan sonra tam karşısında kalan Roma Forumuna girdik. Burada modern sanat eserleri sergileniyordu aynı zamanda. Böyle tarihi bir yeri şimdiki zamana ve modern sanata uyarlamaları çok hoşumuza gitti. Fakat bir yerden sonra bozmuşlardı onu pek yakıştıramadık.
Daha sonra Roma Forumundan çıkıp kıyı kıyı Trevi Çeşmesi'ne gitmeyi planlamıştık. Neyse sakin sakin yuruyoruz etrafa falan bakınıyoruz. Çat karşımıza Vittora Emanuele Abidesi çıktı. Biz biraz şok geçirdik çunku yol ustunde o kadar buyuk bir yapı beklemiyorduk. Böyle duşunun kafanızı çeviriyorsunuz 6374 katınız bir bina. Roma'da en beğendiğimiz yerlerden biri burasıydı.
Şoku atlattıktan sonra az gittik uz gittik falan filan bir tek turk olarak bizlerin aşk çeşmesi dediği trevi çeşmesine ulaştıık. Ama boşuna aşk çeşmesi demiyorlarmış biz oradayken bir evlilik teklifine de şahit olduk. Yaklaşık bi bin kişinin içinde kutladılar evlilik teklifini. Bu arada filmlerde görduğum kadarıyla ben kocaman bir çeşme beklemiştim fakat aslında binaların arasında minnacık bir çeşmeydi. Fakat çok çok guzeldi. Orada bir de su çeşmesi vardı buz gibiydi suyu çok beğendik. Akşam yemeğimizi de yakındaki bir yerden sandviç ve biramızı alarak çeşmenin orada yedik çok guzel vakit geçirdik.
Sonracıma butun akşamımızı trevi ve kolezyum arasında dolanarak geçirdik. Akşam hostelde yandık piştik ama oda arkadaşımız olan avustralyalı insanlar bunu okuyorsa hiç okumasınlar çok kızgınız vantilatoru kendilerine doğru çevirip sabitlemişler çunku gece.
İkinci gun fişek hızıyla Vatikan'a doğru yola çıktık. Vatikan görduğumuz en değişik yerlerden biriydi bu konuda hemfikiriz. Roma'da guzel guzel dolanırken bir kapıdan geçiyorsunuz sonra Vatikan sınırlarına girmiş bulunuyorsunuz. Kapıdan ilk geçişte zaten meşhur Basilika var. Önunde kocaman meydanımsı bir boşluk var. Basilika'ya giriş bedava. Milano'da ve bir kaç yerde daha ibadet yerlerine ucretli girişler ve burası onlardan katkatkat daha guzel zaten bence ibadet yerlerine ucret alınması cok buyuk bir ayıo. Neyse efenim Basilika'nın içine girdik ağzımız açık etrafa bakınıyoruz. Ben zaten surekli Murat MURAT ŞURAYA BAKSANA ŞURAYA şeklindeyim. Gezinin bu noktasında ben sonunda "kilise görmek istiyorum guzel bir kilise" lafımı bir daha etmemek uzere tarihe gomuyorum.
Bizim gittiğimiz tarihte Vatikan muzesi kapalıydı ancak açık olsa da muhtemelen girmezdik. Çunku Atina'da muze gezme isteğimizi giderdik çokça bir de Basilika'nın içinden girilen ufak bir muze vardı orayı ziyaret ettik papaların eşyalarını gösteriyorlardı. Çok da gerekli bir yer olduğunu söyleyemeyeceğim ilginiz yoksa papalık tarihine karşı.
Yassı kilise |
Oradan çıktıktan sonra Vatikan'ın içerisindeki derenin kenarından yuruye yuruye etrafa bakındık bir kale vardı ismini unutmuştum şu an googledan baktım ve "Kutsal Melek Kalesi" dedi. Bence böyle bir adı yoktur... neyse o kaleye girmeye yeltendik önundeki sıranın haddi hesabı yok biz de gezinmeye devam ettik. Ufak ufak değişik binalar görduk bir tane yassı bir kilise görduk ufak. Ama gerçekten yassı iki boyutlu gibi. Navona meydanı diye bir yere vardık. Burası da ufacık şeker bir meydandı. Roma'da en çok ilgimi çeken denizadamlarıyla ilgili bir suru heykelin olmasıydı çeşmelerde ve sokaklarda. Bunun sebebi nedir acaba bir araştıracağım.
Size şimdi Roma'da yaşadığım en buyuk challenge'dan bahsedeyim. Ben diz kapağımı nasıl becerdiysem kaydırmışım bu yuzden dizlikte yuruyordum. Biz guzel guzel yururken önumuze Pincio tepesi/ parkı çıkıverdi birden. e biz de doğal olarak tırmanmaya karar verdik ama çıkçık bitmiyor. Sonunda tepeye ulaştık ve acayip guzel bir manzarayla karşılaştık. O kadar yuruduğume de değdi bence. Fakat italyanların en buyuk sorununu anlatayım guzelim parkta butun yerli italyanlar pokemon go oynamaya gelmiş. Oradan indikten sonra Da Vinci'nin hayata geçirmeyi planladığı çizimlerinin maket versiyonları olan bir muzeye girdik. Orada basit makinalardan modern arabanın ilk çizimlerine kadar değişik alanlarda yapılmış maketleri vardı. Aslında yararlı oldu diyebileceğim bir yer hoşumuza gitti.
Oradan çıktıktan sonraa Trevi çeşmesinin olduğu yere geri dönduk ve yakınlarındaki çok sevimli bir restoranda yemek yedik. Ben Capricciosa Pizza yedim Murat ise lazanya yedi. Benim yediğim pizzada yumurta ve enginar vardı beklediğim şey kırılmış yumurtaydı ama öğrendim ki yumurtayı haşlayıp pizzanın ustune koyuyorlarmış o biraz değişik gelmişti ama tadı gerçekten guzeldi. Guzel guzel yemeğimizi yedikten sonra pıtı pıtı hostelimize dönduuk ve bir sonraki gun yapacağımız Floransa yolculuğumuzu planladık.
Konaklama: Kaldığımız yerlerden bahsedeyim İlk kaldığımız ve sorun yaşadığımız,sahibinin inanılmaz kaba olduğu yer Sunshine Hostel'di bir kalmadığımız geceyi ödemek zorunda kaldık pis ve guvenli olmayan bir mahalledeydi. Kesinlikle gitmemenizi öneriyorum. Dğer kaldığımız yerin adı Youth Station Hostel idi. Orası temizdi ve yeri de fena sayılmazdı. Kalan insanların çoğu sırt çantasıyla seyahaet eden ve eğlenceli insanlardı. Bizim oradakilerle takılma fırsatımız pek olmadı ama sıcak bir yer.
Yemek: İlk gun Trevi çeşmesinde yediğimiz sandviçe kişi başı 7 euro gibi bir şey ödemiştik oralarda elde alıp yenilecek yerler de vardı trevi çeşmesi yakınındaki restoranlar 10euro ve uzeri fiyatlardaydı.İkinci gun pizza ve lazanya yediğimiz restoranda ev yapımı şarap vardı bir çok restoranda ev yapımı şarap oluyormuş denemenizi tavsiye ederim. Bir kadehi 2.5 Euro oluyor.
İçki: Şaraplar İtalya'da çok ucuzdu marketlerde de restoranlarda da 2.5-4 euro arası.
Ulaşım: Biz çoğu yere yurumeyi tercih ettik aslında en guzeli bu şekilde gezmek ve etrafı keşfetmek. Ancak hostelle gezdiğimiz yerler birbirine çok uzak olduğu için bu arada metro kullandık. Metro için de bir gunluk bilet 4.5 Euro oluyor.
Bir Sonraki Durak Floransa!
26-28. 07. 2016
Merhabayin,
Bu yazıyı Atina'dan Patras'a giderken otobüsten bildiriyorum. Sağ yanımda İzmit'e giden yoldaki gibi kayalık alanlar sol yanımda uyuklayan bir Murat var. iki gündür Atina'daydık. Uçakla başlayan yolculuğumuzda muhtemelen en çok tatil havası veren yer burasıydı. Çünkü geri kalan yollar nereden geçecek henüz biraz belirsiz.Artık neresi gelirse.
Hi there! I'm writing you from a bus from Athens to Patra. I have Murat on my left side and a beautiful sea view on my right.I guess Athens was the first and probably the last place that felt like a vacation with nice hotel and a plane ride. Cause after here, even we don't know where to go next!
Hi there! I'm writing you from a bus from Athens to Patra. I have Murat on my left side and a beautiful sea view on my right.I guess Athens was the first and probably the last place that felt like a vacation with nice hotel and a plane ride. Cause after here, even we don't know where to go next!
İlk gün uçaktan indikten sonra bir kaç saat oteli bulmaya çalıştık. Hatta bayağı bir saat oteli aradık. Bulamayınca ayakustu Plakaya gittik. Burası Atina'nın kadiköyu gibi bir yer. Fakat turistik yerlere ve daha çok turist atraksiyonuna yakın. Ama geceleri katiyen bir kadiköyluğu yok. Herkes uykuya gidiyor.
When we arrived, we searched for the hotel for hours.After a while we got exhausted and stopped in Plaka to eat something.It was like Kadiköy in İstanbul which was nice place to hang out. But after 10pm the city does sleep.
Neyse ilk gunle ilgili içimize oturan tek ÅŸeyden bahsedeyim size. Havaalanında metroya binmek için aldığımız 18€'luk bilet. on sekiz. of.Duşündükçe kötü oluyorum. Günün harikalığı ise Akropolis Müzesiydi.
The thing we gou upset about first day was paying freaking 18euros for metro tickets from airport.It was ridicilous but the best thing about the 1st day was discovering Acropolis Museum.
When we arrived, we searched for the hotel for hours.After a while we got exhausted and stopped in Plaka to eat something.It was like Kadiköy in İstanbul which was nice place to hang out. But after 10pm the city does sleep.
Neyse ilk gunle ilgili içimize oturan tek ÅŸeyden bahsedeyim size. Havaalanında metroya binmek için aldığımız 18€'luk bilet. on sekiz. of.Duşündükçe kötü oluyorum. Günün harikalığı ise Akropolis Müzesiydi.
The thing we gou upset about first day was paying freaking 18euros for metro tickets from airport.It was ridicilous but the best thing about the 1st day was discovering Acropolis Museum.
İçerdeyken arkeoloji müzesi havasında hissettirmeyen en arkeolojik yer burasıydı heralde.zaten Şehre adım attığımızdan beri en çok hoşumuza giden şey tarihin şimdiki şehirle çok uyumlu olmasıydı.
Bu arada ilk gunumuzu biraz daha dolu geçirmiş olmak için araya küçük bir saha gezisi sıkıştırdık ve olympieion yıkıntısını görmeye gittik. Böyle yuzlerce yıllık şeyleri çat diye parkın içine atmışlar. Olur mu canım öyle yanına branda falan çekin şehir merkezinden uzaklaştırın herkesler görmesin öyle. Adet o.Yalnız etrafta hiç kedi olmayışı beni rahatsız etti. Nerde lan benim kedilerim.
After the Acropolis Mueum we saw a parc with a really big gate. When we got there we found out that it was the Olympieion. But there was something wrong! I mean they just threw a hundred years old temple into a national garden. That's not how it works! You should've put it on a mountaion or something like that!
İkinci gün için acayip kararlı bi şekilde sabah 7 de uyanma planı yaptık. Tabi Ki 12 de anca kalkabildik mazide bir yaradır. Sonracıma hemen çıktık ve National Museum'a gittik. Burada müzeye bedava girmiş olmamızdan ötürü bi siritma ifadesi var tabi.
For our second day we set up our alarm to 7 am with an enthusiasm but unfortunaletly we got up at 12. But when we entered the National Museum for free we started felling a little better! After that we did some sightseeing by walking the streets. We liked the unis and libraries but we agreed on our Taskisla campus kicks all of their asses.
Ondan sonracıma biraz sightseeing yaptık (otobusle falan değil yanlış anlaşılmayayayım) sokaklarda dolandık ünileri çok beğendik ama taşkışlanın hepsine basacağında hemfikir olduk.
Asıl amacımız olan Acropolis'e doğru gidicektik kiii Modern Olimpiyat Stadyumunu da görelim hazır şura diye oraya da bir gitmiş olduk. Bu arada yol uzerinde de bir National Park'a rastladık. Orayı iyi ki de gormuşuz gözumuz gonlumuz açıldı resmen. Atina'daki dehşet guvercin fazlalığını da orada keşfetmiş olduk. Vahşi hayat belgeseli yeminle.
We were on our way to Acropolis when we decided to visit Olympic Stadium. We visited a national museum along the way. And we glad we did because it was breathtaking. We saw the nature of those filty pigeons too and it was like a wild life documentary.
Olimpiyat stadyumuna gidince Efes'teki amfitiyatro geldi aklıma. Bundan 2 yıl önce okul gezisiyle gitmiştik ve Muratla en tepeye kadar çıkmıştık. Tabi o zamanlar nerdee meniskuslu sakat dizler. Ceylan gibiydim zamanında heheyt.
When we go to the Olympic Stadium i remembered our trip to Efes anthic city 2 years ago. Murat and i climbed all the way to the top in the amphitheatre but back then i didn't have such problems with my knee i was like a teen deer!
Bence Atina'da yaşadığımız en büyük sorun su ve susuzluktu. Katiyen susama hissimiz geçmedi burdaki sulara ayar oldum . içiyim bakayım, bir şey farketmedi, ay çıldırcam.
I guess our biggest problem about Athens was the water. Even if we drink 3 litres a day we still felt thirsty. Like let me try again. God it makes me really mad.
I don't know if it's because of the long way to the top, Acropolis seemed really breathtaking place to me.It's a really big and magnificant place to build at that time.
Acropolis'e çıkarken nefes nefes kalmaktan mıdır bilinmez tepeye çıkınca her şey çok güzel görünüyor göze. Ama duşununce zaten çok guzel ve görkemli bir yer Acropolis. Manzara izliyoruz falan baktık peyniir diye resim çekilen insanlar. Sonra bir kafile gördük kuzeyin uşaklarıymış isimleri. usul usul yunanlıların arasına geri karıştık.
Sonracıma Plaka'ya gittik bu sefer şu meşhur merdivenli etrafı tıklım tıkış sokaklarına fakat iki üç sokak dışında bomboştu şaşkınlıklara uğradık. Krizing. Sonracıma pek de hoşlaşmadığımıza karar verip bari başka bi yerde yemek yiyelim dedik.
Bakıyoruz bakıyoruz her yerde Gyros yazıyor biz de merak içerisine girdik. Sokaklarda sağolsun Atina Belediyesi internet falan olmadığı için de bakamıyoruz dedik bir yere girelim yiyelim merakımız geçsin. Aha bir oturduk domuz döneri. Biz tabi böyle çok değişik bir şeyler bekliyoruz. Sonuç olarak tadı guzel ama çok da elzem değil. Skandal hareketler sonucu yemek yedikten sonra Atina'daki son günümüze bıyy dedik.
We went to Plaka at afternoon we expected a really crowded and loud place but instead we saw the real Greece effected by crisis but still it the streets with long stairs we saw in the pictures were nice.We saw so many places wrote "Gyros" on their windows. Since we didn't have internet we couldn't looked it up so curiosity killed the cat and we decided to sit a place and eat that "gyros" . Afterall we found out that gyros was actually kebap(döner) but with pork. It was nice but not to-go-to. After we eat our gyros we went back to hotel and said goodbye to our last day in Athens.
Ben Atina'yı sevdim genel olarak zaten Yunan Türk benzerliği çekiyor gerçekten çok şeker kişilere denk geldik hep. Sokakları caddeleri buyuk şehir hissi vermiyor. Biz şehrin biraz daha turistik ve öğrencilerin kaldığı kısımlarında bulunduk belki de ondan. Bir de toplu taşımasını çok sevdik. Otobuse binerken bilet almamız gerektiğini söylediler biz de ilk binişimizde aldık sonra baktık ki aslında kimseler ne bilet ne kart hiçbirşey kullanmıyor. Biz de bedava otobus keyfisinden yararlanmış olduk bu sayede. Bir de evlerin balkonlarının ve çatılarının çiçekli böcekli olması çok hoşumuza gitti. Yaşadıkları yerleri sevdiklerini ve önemsediklerini hissetirdi bize.
Afterall i like Athens and Greece people cause we have so much in common as cultural and lifestyle. We could see the similarities.Transportation was really good because we didn't have to pay for the bus at all.The apartments were really cool we felt like they care about their living spaces because there were soo many flowers and sculptures at the balonies.
Bakıyoruz bakıyoruz her yerde Gyros yazıyor biz de merak içerisine girdik. Sokaklarda sağolsun Atina Belediyesi internet falan olmadığı için de bakamıyoruz dedik bir yere girelim yiyelim merakımız geçsin. Aha bir oturduk domuz döneri. Biz tabi böyle çok değişik bir şeyler bekliyoruz. Sonuç olarak tadı guzel ama çok da elzem değil. Skandal hareketler sonucu yemek yedikten sonra Atina'daki son günümüze bıyy dedik.
We went to Plaka at afternoon we expected a really crowded and loud place but instead we saw the real Greece effected by crisis but still it the streets with long stairs we saw in the pictures were nice.We saw so many places wrote "Gyros" on their windows. Since we didn't have internet we couldn't looked it up so curiosity killed the cat and we decided to sit a place and eat that "gyros" . Afterall we found out that gyros was actually kebap(döner) but with pork. It was nice but not to-go-to. After we eat our gyros we went back to hotel and said goodbye to our last day in Athens.
Ben Atina'yı sevdim genel olarak zaten Yunan Türk benzerliği çekiyor gerçekten çok şeker kişilere denk geldik hep. Sokakları caddeleri buyuk şehir hissi vermiyor. Biz şehrin biraz daha turistik ve öğrencilerin kaldığı kısımlarında bulunduk belki de ondan. Bir de toplu taşımasını çok sevdik. Otobuse binerken bilet almamız gerektiğini söylediler biz de ilk binişimizde aldık sonra baktık ki aslında kimseler ne bilet ne kart hiçbirşey kullanmıyor. Biz de bedava otobus keyfisinden yararlanmış olduk bu sayede. Bir de evlerin balkonlarının ve çatılarının çiçekli böcekli olması çok hoşumuza gitti. Yaşadıkları yerleri sevdiklerini ve önemsediklerini hissetirdi bize.
Afterall i like Athens and Greece people cause we have so much in common as cultural and lifestyle. We could see the similarities.Transportation was really good because we didn't have to pay for the bus at all.The apartments were really cool we felt like they care about their living spaces because there were soo many flowers and sculptures at the balonies.
Şu an Patras'dan Bari'ye geçen feribottayız ve yazıma ancakk ve ancakk şu an devam edebildim. Çünkü otobüsten indikten sonra gemiye binmemiz gereken limana geldik burada yaklaşık 5 saat gemiye binmeyi bekledik internet ve etrafta gidecek hiçbir yer olmaması uzucuydu . gemiye bindikten sonra biraz rahatladık ve akşam 18de yola çıkıp Bari'ye de sabah 9'da varacağımız için uyku sorunu çözülmüş oldu neyse ki.
Now we're in a boat from Patras to Bari(Italy) We waited at the port for 5 hours and i fell asleep on the luggages. But when we get on the ship sleeping problem got solved. Now we're in our 12th our in the ship 3 more to go. I guess i'm going to sleep for a while!See you on the next stop!
Now we're in a boat from Patras to Bari(Italy) We waited at the port for 5 hours and i fell asleep on the luggages. But when we get on the ship sleeping problem got solved. Now we're in our 12th our in the ship 3 more to go. I guess i'm going to sleep for a while!See you on the next stop!
O zaman bir dahaki durakta göruşmek uzere diyeyim!
Hadi Bay!!
KISA NOTLAR:
Konaklama: Semeli Hotel'de kaldık turist atraksiyonu olan yerlere 20 dak yurume mesafesinde 5 numaralı otobuse binerseniz 2 dak mesafede gecelik 15 euro verdik kişi başı.
Yemek: Plaka ve çevresindeki restoranlarda 6-10 Euro arası yemek yenilebiliyor. Bizim ilk gun yediğimiz pizza ve gyros 7 euro idi.
Bira : 2.5-3.5 Euro
Ulaşım : Otobus için bedava ancak metro için bilet almak gerekiyor. Biz metro kullanmadık o yuzden bilemiyorum fiyatını. Otobus için bilet almanız gerektiği söyleniyor ancak sakın ha.
Hadi Bay!!
KISA NOTLAR:
Konaklama: Semeli Hotel'de kaldık turist atraksiyonu olan yerlere 20 dak yurume mesafesinde 5 numaralı otobuse binerseniz 2 dak mesafede gecelik 15 euro verdik kişi başı.
Yemek: Plaka ve çevresindeki restoranlarda 6-10 Euro arası yemek yenilebiliyor. Bizim ilk gun yediğimiz pizza ve gyros 7 euro idi.
Bira : 2.5-3.5 Euro
Ulaşım : Otobus için bedava ancak metro için bilet almak gerekiyor. Biz metro kullanmadık o yuzden bilemiyorum fiyatını. Otobus için bilet almanız gerektiği söyleniyor ancak sakın ha.